16.02.2011

Tayland'da Bir Manastırda


Bugün tatilin en heyecanlı günüydü, çünkü uzun zamandır hayatımda kendimi bir yere kapamak istiyordum, gülmeyin evet kapamak, kapanmak, dünyadan soyutlanmak! İzole bir ortamda kimseyle konuşmadan, en az şekilde beslenerek, erken yatıp erken kalkarak, “monk”larla sohbet etmek, doğayla iç içe olup, sadece düşünmek! Genelde,  imkansız senin bunu yapman diyorlar buna, ama bence herkes 1 kere bunu yapmalı en azından 1 güncük bile olsa :)
Buraya daha önce giden arkadaşım Engin, hayatında 1 kere yaşayacağın bir deneyim, orda 10 gün geçirmelisin dedi, ama hem izin kıtlığından, hem de tatil konseptinden dolayı Suan Mokkhabalarama Temple’a  2 gece 2 gün ayırmaya karar verdik. Uzun bir yolculuktan sonra (Chiang Mai – Bangkok – Surathani) Surathani’ye vardık, ordan da 40 dakika kaçak bir taksiyle yola çıktık. Ampoe Chaiya diye bir köy, manastır Malezya Tayland otobanı kenarında bir jungle içerisinde.
Gösterişsiz bir kapıdan ormana dalıyoruz, kocaman çantalar sırtımızda çökmek üzereyim, her yerde tayca yazıların olduğu bir resepsiyon, karşımizda tupturuncu,dazlak bir monk! Hemen derslere kalmak istiyoruz, ne yazık ki 10 gün kalmassan mümkün değil deyip, Dharma ile ilgili bilgiler ve kuralların olduğu bir kitapçık tutuşturuyor elimize. Yardımcılarından biri, bizi alıp ormana doğru kızlar yurduna götürüyor! Çok heyecanlı!
  
Bir rahibe oda anahtarlarımızı veriyor:ben 7, didem 6 nolu odada kaliyor. Yatakhane yokmuş diye seviniyorum,  camdan bakıyoruz ve şok. 4 metrekare bir oda, kenarda bir yatak, ama o da 4 bacaklı bir tahtadan ibaret. Başka hiçbir şey yok odada. 8 numaranın kapısı açılıyor gürültümüze, İsrail’li bir kız. Betil. 
Onun bizden çektiği gürültünün haddi hesabı yoktur. Çok yardımcı oluyor hemen, yatak yapmak için malzemeler:onlarca battaniye, cibinlik ve yastık, yoga matı var. Gelen gidenin kullanmış olduğu ve giderken yıkayıp bırakmış olduğu şeyler. Başkasının evinde bile temiz mi diye huysuzlanan ben, Thai Airways ve Emirates’in battaniyelerini yedek olarak çantama aldığım için mutluyum. Yastık bile yürütmüştüm neyse ki! Cibinlik mat vs derken odama gidip yatağımı yapıyorum. Gündüz,  odam hiç fena gözükmüyor. 


Sonra anlatmaya başlıyor: gece 10’dan sonra ışık yok, sabah 4:30’a kadar. Tuvalet: sadece klozet var, ne lavabo ne duş, hortum sadece!  Sessizlik baş şart, 9dan sonra akşam odadan çıkmak yasak, hayvanlar ve tehlikeler yüzünden. Herşeyi kendin yapıyorsun. Temizlik vs ..
Buna katlanabiliriz diye düşünüyoruz. Ne olabilir ki iki gün konuşmaz ve temizlik yaparsak ..

Fotoğraf çekmeye çıkıyoruz. Derslikler , yemekhane, rahibeler, onların kulübeleri, kediler, hiç duymadığım kuş sesleri, nem, ıslak toprak kokusu, heykeller, horozlar .. Herşey o kadar farklı ki! Tamamen izole bir hayat. Kimseyle alakaları yok. Tvleri yok, cep telefonu yok, e-mail yok, facebook bilmiyorlar, sadece hayat, mutlu hayat. Burda öğrencilere Dhamma’yı ve Budizmi öğretiyorlar. Bu arada manastır hayatı birazcık garip bize göre, sabah 4 30 kalkıyorlar meditasyon, 6 da kahvaltı ve 11 de öğlen yemeği yiyorlar. Bu arada bunlar topu topu 2 kaptan oluşuyor. Biz 12'den sonra gittiğimiz için ertesi sabah 6 ya kadar aç kalacağız sanıyorum.
 
Gezinirken kocaman nilüferler görüyorum. Çocukken annemin okuduğu hikayelerden birinde nilüfer çiçeğinde yaşayan bir peri kızı vardı, bende gece yatarken o çiçeklerin yapraklarında uyuduğumu hayal ederdim. Ayrıca Monet hayranıyımdır. Meşhur “lilies” tablosunda da karşıma çıkmışlardı, hep o yapraklar ve masal aklıma gelirdi. Şimdi de Tayland’ın ücra bir köşesinde, gerçeği önümde duruyordu. Bizim masadan bile büyük bir cinsi bu, çok güzel bir duygu hayalini kurduğun bir şeyi görmek.

Dolanmaya devam. Okulun dışında hemen otoban kenarında minik bakkallar var, güneyde dikkatimi çeken birşey de, terliklerinizi çıkararak giriyorsunuz her mağazaya, bakkala bile. Akşam için hazırlanacak eşyaları alıyoruz, ışık olmayan odaya mum, yıkanmak için sabun, tuvalet kağıdı falan. Bu arada nakit paramızın  çok çok azaldığını farkediyoruz. Ve bilinmeyenin ortasındayız. Para bozurmak diil dolar görünce bu ne diyecek tipler var etrafta. Dönüşte bu problem olucak kesin.
Yemek yemek için yer Betil’in önerisini dinliyoruz. Ertesi sabahı bekleyemicez. Yatan bir kadın var ona gidin yemekleri en düzgün olan yer demişti. Baktık ki etrafta korkunç tavuk ve et parçaları satıyorlar, kız haklıymış.

 Kadın gerçekten ortalıkta yatıyor, elinde kitap, balina gibi bir şey bu arada, gördüğüm en kilolu çekik kadın olabilir 150kg ve 180cm boyunda. Tayca birşeyler soruyor, kendimizce cevap veriyoruz ve noodle çorbalarımız geliyor. Coca cola şişesi bile korkunç gözüküyor, her şey çok pis gibi. Mikrop kapmayız umarım diyerek gözü kapayıp fondipliyoruz. Dipnot olarak söyliyim hiçbir hastalık ya da birşey kapmadan döndük çok şükürJ korkmadan yiyin herşeyi yani, adamlar temizler, bizim temizlik anlayışımızla aynı olmasa da..

Hava kararmaya başlıyor, defterlerimize yazı yazıp yogaya geçiyoruz. 1 saat rahatlamadan sonra akşam yemeğimiz: eti form çubuk ve hindistan cevizli yoğurt. Yatakta yiyorum yemeğimi, çünkü yağmur başladı. Tam o sırada kene görüyorum cibinlikte. Ne güzel, bir sen eksiktin, etraftaki fobik örümcekler yetmiyormuş gibi. Köpeğim olduğu için öldürmeyi beceriyorum keneyi.

Kitap okurken uyuyakalıyorum. Karanlıktan korktuğum için umarım uyanmam duaları içindeyim. Ne yazık ki tam 22 00 de uyanıyorum ve ışıklar sönüyor o sırada, al sana kabus. Şimşekler de çakmaya başlıyor. Ve hayatımda böyle bir yağmur sesi duymadım. Gök delindi resmen. Kapkaranlık bir ortam ve arada aydınlanan bir gök, ağaç gölgeleri. 3.5 saat kabus yaşadım orda, whatsapp’tan Emre’yi ve birkaç kişiyi daha bızıklıyorum sürekli. Sonra sızmışım, sabah 6’da kolumu birşeyin ısırdığını hissederek uyanıyorum. Karıncalar, yüzlercesi!! Kolumdan yüzüme doğru yol yapmışlar!!!! Yağmurdan dolayı odama içeri kendilerini atmışlar ve benim yatakta yediğim Eti Form kırıntılarına gelmek istemişler! Sonra da tepeme çıkmışlar! Saati falan dinlemeden bağrınarak Didem’i uyandırıyorum ve hemen gidelim burdan diye tutturuyorum. 
Tuvalette karşılaştığı yarasalar,bu karara onay vermesine yardımcı oluyor :) 

Herşeyimizi bir anda toparlayıp gidiyoruz information desk'e, monk yok ortalıkta. Manastırda kalan herkes, gönlünden ne koparsa para bırakmalı. Üstümüzde çok az para kaldığından, adam başı 10 baht bırakıp zarfa kaçarcasına uzaklaşıyoruz.
Saat 7:00, sağanak yağmur. Taksi yok. Araç yok. Sadece tırlar var. Malezya Tayland otobanı kenarında, yağmur altında, otobüs bekliyoruz. Minimum 1 saat beklersiniz dediler. Adam başı 40 baht dediler.  Ve üstümüzde 63baht var.
 

Otobüslere, birkaç tuktuk'a yalvardıktan sonra bir motorlu tuktuk bize acıdı ve aldı bizi. Sağanak yağmurda 1 saat açık olarak çamur içinde Surathani'ye vardık. Fotoğraflar ne çektiğimizi biraz anlatır sanırım.

Nasıl olacak bilmiyoruz, ama çok kararlıyız:istikamet Koh Samui. Bir şekilde gideceğiz.

Biraz cenneti hakkettik değil mi?





Hayvanlar Alemi ve Şiddet

İlk durak fil çiftliği. Ne yazık ki benim gibi bir hayvan severseniz gitmenizi tavsiye etmiyorum. Çünkü o koskoca heybetli hayvancıkları, maymun etmişler, basket oynuyor, resim çizebiliyorlar o derece eğitilmişler. Nasıl oluyorsa!! 


İzlemeyi reddediyorum showu, etrafı geziyorum. Bebek bir filin bacağından zincirlendiğini ve yere düşüp kalkamadığını görünce iyice sinirim bozuluyor. Neden burdayız ki moduna iyice girdim. 
Sıra filin tepesinde ormanda yürüyüşe geliyor, sırf meraktan biniyorum tepesine,ayağımı bile değdiremiyorum zavallı hayvana. Gerçi biz, iki sıska ağırlık yapmayız ona, ama önde oturan adam kafasına arada vuruyor, ucunda sivri bir demir olan sopa ile. Ben söylendikçe söyleniyorum 1 saat boyunca. Arada muzla besliyoruz, muzu görünce show yapıyor bizimki. Nehirde gez, ormanda gez derken, belimiz çıkacaktı ne zor işmiş fil tepesinde dolanmak!

Sonrasında Ox-car ride yaptık. Bildiğin öküz,manda çekiyor tahta arabayı. Biz arkada oturuyoruz. Bu da başka bir işkence hayvanlara. Sinir basıyor bizi.
En son olarak aynı mekanda bamboo rafting var ona geçiyoruz. Neyse burda kimseyi incitmeden bambular üzerinde nehirde dolanıyoruz. Sessizlik o kadar derin ki sağır oldum sanıyorum bir an, o derece. Biz şehir insanına baya yabancı bir durum. Doğa desem, muhteşem, yemyeşil. Fışkırıyor her yerden yeşillik. Bütün bunları Mae Taeng'de yaptık.






Ve sırada büyük kediler! Hayatımın hayvanı kedidir, büyük küçük farketmez. Kedi olsun,benim olsun. Kaplanlar da dünyanın en tatlı kedileri bence :)
İlk önce 2 aylık bebekler olan Lala ve Lola'yı sevmek için sıraya giriyoruz. Ellerinizi yıkamanız ve herşeyinizi dışarda bırakmanız şartıyla,20 dakika sıra bekledikten sonra Lala'yı sevmeye giriyoruz. Resmen heyecan yaptık. Minik patilerinin altı pamuk gibi, masmavi gözleri, minicik kulakları var ve tam bir bebek. 18 saat uyuduğu için kucağıma verdikleri an uyumaya başlıyor. Tüyleri çok sert bir kediye göre. Bebek olduğu için sanırım. Toplamda 200 kare çekmişizdir fotoğraf, bu kadar abartı olabilir, ünlü gibi hissediyorsunuz kendinizi! 






Burdan çıkıp abilerini görmeye gidiyoruz Eduardo, Anakin Skywalker falan isimleri, hayal güçleri çok kuvvetli bu Tayland'lıların! Accayip stres olduk içeri girince, ama sonra bakıcıları rahatlatıyor, üstüne bile yatıyorsun koca hayvanın. Bu arada 29 aylık Eduardo bana düşen, arkadan yaklaşıp sevmek şartı var, ilgisini dağıtmıyorsun böylelikle. Kedi uzmanı sayılırım, hangi kediye arkadan dokunsam tırmık yemişimdir, enteresan bir durum. İlk başta stresli olan okşama ve sevme seansı zevke ve poz vermeye dönüyor, eve de istiyorum bundan kocaman bir tane, nasıl deliler gibi oynanır, evcimen bişi olsa keşke!




Bugün çok gezdik, şimdi sıra orkide ve kelebek çiftliğinde, çok ilgimi çekmese de güzel kareler yakalıyoruz. Hayatımda ilk defa mavi mor turuncu orkide görüyorum ve eve alıyorum bakalım istanbul'da yaşatabilicem mi?!



Akşam Didem'in heyecanla beklediği Muay Thai maçına gidiyoruz. Mekan Loikroh Boxing Stadium, kan görücez diye çok sevinçli, kendisi yakından ilgileniyor bu sporla. Ben, hiç bir fikrim olmadığından, sinir olduklarımı dövebilmekten başka birşey düşünmüyorum o an.Etraf turist, ladyboy ve fahişe dolu. İlginç bir müzik fonda. Herkes içiyor.

İlk başta birkaç show amaçlı maçtan sonra, gerçek maçta bir ingiliz bir tayland'lıyı yere yapıştırıyor. Çok anlamıyorum bu işten sanırım. Ama yine de gaza geliyor insan.


Bugün fillere yapılan kötü muamelelerden, zevk için dövüşen insanlara uzun bir gündü. Ve Chiang Mai geceleri sona erdi, şimdi meditasyon zamanı.