6.06.2017

Akışta dans

9 gündür, hadi bugün başlıcam, bugün olmaz, yarın denicem derken baya salladım günleri, bu arada yogayı da saldım tabi.. Yaşasın yazmak, yaşasın duyguları ifade etmek! O kadar doluyum ki aslında, uzun zamandır yazmayı bekliyorum, paylaşmak adına, sayfalarca yazabilirim içimdekileri :)  birazcık, ucundan buyrun bakalım..

#28gunyoga 'nın başlama noktası sevgili Pınar'ın Onur'un Ebru'nun ve Volkan'ın yazılarını her gün takip ettim bu süreçte. Pınar'la aynı kaderi paylaşmışız meğersem geçen hafta. Salı periodumun gelmesiyle, ilk günden başladığım #28gunyoga'ya, 2.gün ara verdim. Ptsi ilk pratiği stüdyoda yapıp, salıdan perşembeye kadar hiç mata çıkasım gelmedi. Taşınırken eşya taşıyarak zorladığım bedenim, bu dönem tamamen bir çöküşe geçti. Başımı kaldıramaz haldeydim. Yoga yapamıyorum diye de kendimi kemiriyordum. Böyle durumlarda kendime o kadar yükleniyorum ki, zaten halsiz olan beden ve kadınlık hormonlarıyla çorba olmuş zihnime pek de bir faydam dokunmuyor. Görev bilinciyle kendime yükleniyordum. "Madem başladım 28güne, neden matın üstüne bırakamıyordum kendimi?"
Kurumsal şehir hayatının beynimize kazıdığı o görev bilinci. Hatta belki de, çocukken başlayan ödevlerle hayatımıza giren ve hepimizi birer robota dönüştüren bilinçti bu. Düşündüm de, görev bilinciyle kendimizi soktuğumuz -meli -malı emir kiplerinin içinde kapana kısılmış gibi oluyoruz. Konu zorunluluk ve gereklilik olduğu anda, herkeste bir duraksama dönemi başlıyor. Ben kendi adıma ve çevremdekilerde gözlediğim kadarıyla diyebilirim en azından, bunu yaşıyorum. Ve olduğum noktadan çıkıp kendime bakınca, ne kadar son dönemde birşeylere kendimi zorladığımı farkettim,en iyi seçenek aslında akışına bırakmaktı herşeyi. Akişa bırak dedikçe, sanki o da bir zorunlulukmuş gibi, akış engellerle bölünüyordu. Taa ki teslim olup anda kalmaya başladığım an, çorap söküğü gibi aktı herşey, yıllardır alamadığım kararlar ve açılan kapılar da anın güzel sürprizleri oldu. Şükür!

Bütün bu okuyacaklarınız olurken, hayaller gerçekleşmeye başlamıştı bile... Önce hayalim olan asistanlık teklifi geldi canım hocam Devrim Akkaya'dan, bu sene 2017 2018 Yin Yoga 200 saatlik egitiminde asistanı olarak eğitime katılacağım, sonra da çok uzun zamandır peşinde koştuğum bir sessizlik kampına katılım onayım geldi. Akıştayken, hayat dolu güzellikler getiriyordu!

Bedenin kendine gelmesi ve matla buluşmam perşembeyi buldu. İyi ki de Sinem Er ile buldu! Gerçekten de ilaç gibi geldi sevgili Sinem'in CY3 dersi. İlk defa dersine giriyordum ve "nasıl olacak acaba?" "kendimi zorlamasam mı?" "akşam dersim var" derken, süper bir akışla 90 dk nasıl geçti anlamadım bile. Muhteşem bir vinyasa serisinin sonunda, Sinem'e koşarak sarıldım. Denemeyen varsa koşarak gidin deneyin derim .. Teşekkürler Sinem! Tam ihtiyacım olanı verdin bana, akışına bırakmak tam da böyle bedensel olarak aktarılabilirdi hayatın içine. Zaten ne olduysa o dersten sonra oldu. Ertesi sabah yataktan zıplayarak, matın üstüne geçip pratiğimi yaptım, sirshasana ve handstanlerle (ikisi de ters duruşlar) evde yapmaya pek yanaşmadığım pozlarla pratiğimi tamamladım ve ardından ofise geçtim. Akşam 18:30 Cadde CY1 dersi bendeydi. Ofisten derse, dersten de eve gidip, adetim olmayan bir şekilde karşıya geri geçtim. Uzun zamandır yapmadığım gece hayatına 1 adım attım. Derken, o gece çok eğlenince, 2. adım ctsi gecesi ateşiyle geldi. Mat üstünde cumartesi kendi pratiğim için vakit bulamasam da, yin dersi verdiğim için kaza yogamı derse saydım. Benim için ders vermek de yoga yapmakla aynı değerde ..

Zorunluluklardan kurtulacağım , akışta kalalım derken, son 5 senedir yapmadığım bir gece hayatı akışında kalarak, pazar sabaha karşı, 4 bira ile göbeğim şişmiş, başım döner ve midem bulanır halde eve dönüp, pazar gününe 3'e kadar, kendime gelemeyerek başladım. "Ekşi" tam halimi tarif eden kelime olurdu tek bir kelimeyle durumu anlatacak olsam. O halde mata ulaşmak diil, yataktan çıkmak mümkün diildi. Zaten neden yaptım ki diip duruyordum. Zihin akrep sokmuş sarhoş maymundu. En sevdiğim zihin tarifidir bu cümle ..

Yatakta sağa sola dönerek sosyal medya kelebekliği yaparken, Pınar'ın yazısı gözüme ilişti. Yazısında anlattığı, evi temizleyen, huzursuz kadın o kadar bendim ki o sırada, tüm evi temizleye başladım yataktan fırlayarak, ağzıma tek lokma koymadan. Başım çatlıyor ve dönüyordu haliyle. Hiç bu durumlarda bedende kalmam göreve devam ederim. Ev temizlemek kendime verdiğim bir ceza gibiyken süper bir meditasyona dönmüştü. Meditasyona oturamıyorsan, iyi geliyor, tavsiye ederim.

Tam oh ev temizlendi şimdi arkadaşımla buluşucam derken, çılgın bir vızvızvız sesiyle, camdan giren bir karasinekle savaşım başladı. Aa yine Pınar'ın yazısında okuduğum gibi.. Pınar'cım yazdıklarınla çok uyumlanmışım pazar, gelicem diip derse gelememe sebeplerimi okuyorsun bak :)

Yıllar önce gittiğim Bhutan'da, odamdan çıkan çıyanı öldürmeyen eline alıp bahçeye salan Bhutan'lıyı görünce "bizim ülkede olsa görevli gelir terlikle ezer hayvanı katleder, neden biz böyle olamıyoruz ki?" diyerek ve "Budizmin hiçbir canlıya zarar vermemek" felsefesinden yola çıkarak, hiçbir canlıya asla bilinçli  zarar vermiyorum uzun yıllardır. Eskiden çok böcek sinek ve örümcekleri yok ettiğim dönemler vardır. Neyse ki şiddetsiz bir bilince geçtiğim için ne mutlu bana. Dünya hepimizin kullanım alanı sonuçta. Sinek de olsa yılan da olsa bu böyle, hep yumoş kedilerle dolu değil doğa ... Sineğe dönersek, banyoda vızvızvız sağdan sola kendini duvardan atıyordu zavallım. Bu sineği nasıl alıp atacaktım?! Sınav başlamıştı: 2m2 banyoma sıkışan sinekle, kendimi banyoya kapadım önce, sonra içeri dahil omak isteyen kedim Çilek bize katıldı. Sineği Çilek'ten korumaya çalışıp yakalamak gerçekten cambaz işi oldu. Kan ter içinde, koca sineği yakaladım ve balkondan saldım. Oh dünya varmış! 1 can kurtardım ve kendimi de dışarı saldım.

Moda'nın havası her zaman insana iyi gelir, deniz kenarı, mahalle kültürü ve bayıldığım Ali Usta dondurması, hele de keyifli sohbet varsa oh ne güzel. Sonrasında gittiğimiz "Wonder Woman"ın sonundaki mesaj "dünyayı sevgi kurtaracak" da günün ve hatta bu haftanın mottosu olarak bana katıldı. Eve dönüş ve gecenin 1'inde matta bolsterımla sarmaş dolaş ben. Hatta o an öyle bir an geldi ki, ayrıca yazacağim yin yoga deneyimlerimin hepsinin içinden geçtim o gece oracıkta. Sanki yumuşacık bir kabuk değişimi yaşıyordum. Gözlerim yaşlı şükrettim yaşadığım her ana ..

Gecenin bir yarısı yoga mı yapılır derseniz, limitlemeyin kendinizi. İçimden geldiğinde kendimi mata bırakmayı, oruç tuttuğu için sahur saatine yakın, yoga yapan ve bunu bizle paylaşan sınıf arkadaşım, mat kardeşim sevgili Volkan'dan öğrendim. Teşekkürler Volkan'cım gece yoga pratiklerinle ve paylaşımlarınla bana ve bizlere ilham verdiğin için.. bi deneyin siz de çok güzel uyunuyor sonrasında :)

Hayatımızda pek çok şeyi zorunlu olduğumuz için yapmaya alışkın bir hayat içindeyken ve zihnimiz buna endeksliyken, akışta kalabilmek, hayatın getirdiklerini koşulsuz kucaklamak o kadar keyifli ki.. İnanın evren bizden daha iyisini biliyor bizim için..

#28gunyogam böyle başladı, bir şekilde yargılarla zorunlukluklarla doldurmuşken, şu an akışında devam ediyor.

Bu yolda bana ilham veren, destek olan, ve belki de farkında olmadan yüzümdeki tebessüme katkıda bulunanlar, sizleri kucaklarım. Ne güzel uzak da olsak matın üstünde her zaman bir oluyoruz.

Yazıyı okduktan sonra sırtınızı yaslayıp, pazar Moda sahildeki manzarama bakarak ve Coldplay Yellow'u dinleyerek bir cila yapınız :)

Look at the stars
Look how they shine for you,
And everything you do,
They were all yellow..

Namaste

İrem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder